Bendeki Her Şey Ölü
Selam herkese, kafa şişirmeye geldim.
Dinlerseniz iki laf edip dertleşelim.
***
Bilmezsiniz siz, kimse de bilmez gerçi, ben iyi insanımdır.
Olmaya çalışırım en azından, iyi insan kalıbına girmeye çalışmak değil de bu daha çok içten gelen vicdansal duyguların, merhamet ve adalet duygusuyla hareket etmek gibi. Daha önceki yazılarda bahsetmiştim duygulardan zaten, şehvet ve gadap duyguları, duygularla ilgili bilgi almak isterseniz yazılardan bulabilirsiniz.
Neyse asla konumuz duygular değil, zaten benim konum hiç duygular olamadı. Zaten bu aralar da nereye sürüklerse hayat oraya gidiyorum. Bu yazıyı foruma da yazabilirdim ama buraya yazmak istedim bir an. Nedeni yok..
Zaten neden aramak o kadar saçma ki gecenin şu saatinde. Ama bize hep bir neden gerekir değil mi?
Olmadı dersiniz? Neden olmadı? sorusu hemen arkasından gelir mesela.
Yapamadım dersiniz? keza aynı şekilde.. Biz bu sebepsizliği nasıl anlatabiliriz acaba?
Bazen neyi neden yaptığınız ile ilgili hiçbir fikriniz olmaz ya, sadece istemişsinizdir. O aklınızdan geçmiştir. Kalbiniz kaymıştır, ruhunuz yönelmiştir ya da sadece kafanıza esmiştir. Bilmiyorum.
Ama, bir şey biliyorum ki, nedenini anlatamadığımız ne kadar şey varsa hepsi can yakıyor.
Gözümüz yaşlanıyor sebepsiz diyoruz.
Birikmiş, taşıyor işte. Kimsenin aklına dahi gelmiyor, o göz yaşının bir anda gelmediğini..
Her göz yaşının hikayesi var bence. Yoksa kocaman gözlerden damarlardan çukurlardan yol bulup dolup taşamazdı…
Öyle ya hikayesi olan ne varsa hepsini sevdim ben. Dağlardaki karı sevdim, yollardaki kaldırım taşlarının arasından çıkan yeşilleri sevdim. Dallardan düşmemek için ısrar eden sarı sonbaharı sevdim..
Balkona çıktığımda yüzüme tokat gibi çarpan rüzgarı sevdim. Hepsi hayatın içinde işte. Ama hayatın kendisini bütünüyle sevemedim hiç. Ne kadar sevmeye çalıştıysam o kadar olmadı.
Sebepsiz sebeplerimizden biri de bu bence. Hayatı sevmiyoruz.
Ne yaparsak yapalım hayatı sevmediğimizden yapıyoruz.
Nasıl hissediyorum biliyor musunuz?
Gerçi bende ki de soru cevap alacakmış gibi kendimle konuşuyorum, sanki okuyan kişi buralara kadar okuyacak da 🙂
Neyse, şu an hissettiğim şey, şey diyorum çünkü adı yok.
Öyle bir boşlukta ilerliyorum ki, öyle böyle tedirgin değilim.
Boşlukta ilerlemeyi hayal edin, çakılmaktan korkarsınız ya, öyle işte.
Her an diz çöküp Aşk-ı Memnu’daki Nihal gibi merdivenlerde bağırıp ağlayabilirim.
Kolay çöküş değil. İz bırakan her şey ölüdür.
Ancak ölünün arkasından sadece ağlarsın işte.
Bendeki her şey ölü.
Her şey.
Her duygu, her his, her insan..
Taşlara düğüm atmak ne kadar zorsa, yeniden filizlenip doğmak da benim için o kadar zor.
İyi geceler.
Yorum yaz